Dinlemek bir sanattır…

Dinlemek bir sanattır…

Yaptım ama bir dinle neden yaptım? Bir sor?

Farkında mısınız? Günler birbirini kovalarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmiyoruz. Belki de biz de büyüklerimizi eleştirirken gittikçe onlara benzemeye başladık. Nasılsın sorusunu iyiyim diyerek değil, soranı pişman edecek şekilde detaylı cevaplamaya başladık. Hayat mücadelesi insanların şöyle bir durup soluk almasına dahi izin vermiyor. Gündem anlık değişiyor ve öncelikli konular suni gündemlerin arasına eriyip gidiyor. Yaşam sürerken hedeflediğimiz konulardan aniden uzaklaşmamızı sağlayacak beklenmedik öncelikler oluşuyor. Tıpkı beğendiğiniz bir şeyi satın almayı planlarken beklenmedik bir harcamayla bunu ertelemek zorunda kalmanız gibi hayatı da, yaşamayı da erteliyoruz.

Şimdi aklıma nereden geldi bilmem; babamın dedesiyle yaşadığı bir anı geldi. Anlatır, anlattıkça hem güler hem de üzülürüz. Babam çocukken pazara alışverişine giden dedesine hep “Dede gelirken bana çarık almayı unutma” diye tembih edermiş. Ve gün boyu onu pencere önünde heyecanla beklermiş. Akşama doğru dede uzaktan göründüğünde yerinde duramaz koşa koşa elindekileri almaya gider ve sorarmış; ”Dede çarıklar nerede?” Dede gayet üzgün “Çarıkçı ölmüş be uşağım” der ve eve girermiş. Babam hep ölen çarıkçıya üzülür, çarığımı başka bahara ertelerdim der. Biz de hayat pahalılığı, parti tartışmaları, siyaset gündemi, kazalar, felaketler derken hayatla ilgili maddi-manevi beklentilerimizi erteler, günlük yaratılan gündemlere üzülüp dururuz.

Hayat pahalılığı, sağlık, iş-güç bir yana da şimdilerde herkesin ortak konusu siyaset oldu. Blogumda siyaset yapma amacım yok. Her görüş ve siyasi yaklaşıma saygım var. Ülke menfaatine ters olmadıkça, özgürce beyan edilen her görüşü dinlemek lazım. İşte tam bu noktada bu haftaki yazımın ana konusuna geldik, dinlemek.

Dinlemek ciddi bir beceridir. Keşke konuşmaya harcadığımız zamanı ve beceriyi biraz susup dinlemeye de ayırabilsek… Çok klişe olacak ama söz gümüş ise sükût altındır diye bir deyiş var. Eminim bu lafı da tersinden anlayacak birçok kişi vardır ama kastedilen esas nokta; dinlemeyi bilmektir. Çoğu zaman karşılıklı konuşurken ortamdaki bir veya birkaç dostumuz sürekli her konuda konuşma eğiliminde değil midir? Mutlaka her konuda birkaç cümle kurabilecek bilgi ve deneyimde olduklarını düşünürler. İzleyin onları. Daha karşısındaki kişinin sözleri bitmeden onlar çoktan cümlelerini hazırlamışlardır. Anlık boşluğu değerlendirerek zemberek gibi kafalarında kurdukları kelimeleri arka arkaya sıralarlar. Hâlbuki insanların arasındaki iletişimin iki yönlü yani diyalog şeklinde olması gerekir. Bir kişi sürekli konuşursa bu duruma monolog diyoruz. Ve monolog istenen bir durum değildir. İletişim ancak iki yönlü olursa iki tarafı da tatmin eder.

Eğer size danışan bir dostunuza sorusunu takiben nefes almadan yapması gerekenleri sıralıyorsanız ona bir faydanız olmayacak. Zira size gelene kadar zaten herkes ona böyle davrandı. Dinlemedi, sadece ahkâm kesti. Onun bir dostu olarak susup arkanıza yaslanmanıza ve onu içtenlikle dinlemenize ihtiyacı var. Ancak sizden cevaplamanızı istediği bir detayda kısaca araya girerek onu konunun çözümüne yönelik bir tarafa yönlendirmeniz ve yine susmanız gerekir. Siz sustukça o daha da açılacak ve belki de sizin bir yorumunuza gerek olmadan çözümü kendi üretecektir. En azından bir dost olarak gerçekleri bu şekilde görmesini sağlayabilirsiniz.

En sinir olduğum şey samimiyetle yaklaşıp açıldığınız bir kişinin size kendi sorunlarını anlatmaya başlamasıdır. Oturur derdinizi açarsınız, açılıp biraz rahatlamak isterken sizi dertleriyle boğar. Bu bir dost diyalogu değildir. Adeta her iki tarafın da dertlerinden bunaldığı için sorunlarını karşısındakinin yüzüne kusması gibi bir şeydir. İnsan içinden “Hay nereden açtım bu konuyu!” dedirtir.  

Yeri gelmişken çalıştığım bir yabancı firmada formülize edilmiş sorun çözme becerilerine ait bir deneyimi de sizinle paylaşayım. Çoğunlukla sinirlenmiş birini sakinleştirmek çok zor olur. Bu eşiniz, bir müşteriniz veya yakın bir dostunuz olabilir. Bu durumda hareket şekliniz için bir basit bir formül geliştirilmiş, buna 5 basamakta sorunu çözme becerisi deniyor. İngilizcede LSCPA olarak ifade edilen bu yaklaşımı dilimize çevirdiğimizde basitçe DPAÇA olarak kısaltabiliriz. Bu aşamalar Dinle, Paylaş, Açıkla, Çözüm ve Aksiyon olarak açıklayabiliriz. Çoğunlukla profesyonel yaklaşımların bize yol gösterici olarak ürettiği çözümler bilinçli veya bilinçsiz olarak zaten günlük hayatımızda kullanmaktayız. Ama bunu formülize etmek ve bir davranış biçimine çevirmek hayatımızı kolaylaştırabilir. Yukarıdaki yaklaşımı açarsak; örneğin çocuğunuzla bilgisayarı bu kadar sık oynamasını tartışıyorken sizin kısıtlamalarınıza karşı koymaya çalışan çocuğunuzu önce dinleyin. Dinleyin derken gerçekten onu can kulağıyla dinlediğinizi ve onun bu çıkışına saygı gösterdiğinizi hissettirecek şekilde göz teması kurun. Sözünü bitirdiğinde onu gayet iyi anladığınızı göstermek için durumu ve durumun yarattığı sıkıntıyı paylaşın. Yani “Anlıyorum daha fazla oynamak istiyorsun. Gerçekten oyun dünyası insanı içine çekiyor” tarzında paylaşım modunda olduğunuzu ona gösterin. Problemin tanımı ve açılımı ona sıkıcı gelse de sabırlı bir şekilde uzun saatlerin sonucunda sağlık sorunu yaşayabileceğini, daha fazla sosyal olabilmek adına zamanını daha iyi değerlendirmesi gerektiği gibi konuları sabırla anlatın, açıklayın. Bu aşamayı takiben ona çözüm önerinizi sunun. Bu çözüm sınırlı süre içinde oyun oynamak veya belli saatlerde spor veya sosyalleşmeye dönük aktiviteler olabilir. Bu çözüm önerisini bir aksiyon planına ve takvime bağlayarak konuyu netleştirin. İnanın bu yaklaşımı oturtabilirseniz trafikten iş hayatına birçok yerde gerçekten çok iyi çalıştığını göreceksiniz.

Sonuçta sorun çözme becerisi olsun, kendimizi ifade etmek olsun her noktada konuşmaktan çok dinleme becerilerinin ön planda olduğunu görüyoruz. Deneyin ve test edin. Tıpkı kim milyoner olmak istiyor yarışmasındaki sunucu gibi sorunuzu sorun ve arkanıza yaslanın. Cevabı ve gelecek diğer detayları bekleyin. Arada onu konunun ana hattına yönlendirecek kritik soruları sorun; “Sence neden böyle oldu?”, “Bana biraz daha anlatır mısın?”, “ İmkânın olsa şimdi nasıl yapardın?” tarzı sorular sizi çözüme yaklaştıracaktır.

Boşuna atalarımız insanlar konuşa konuşa dememiş. Ama biri konuşurken diğeri dinlemeli ama içtenlikle ve samimiyetle… Maho Bilo’ya boşuna beni bir dinle demiyor. “Evet yaptım, ama bir dinle neden yaptım?”  

Şaka bir yana herkese monologsuz ve bol diyaloglu bir sosyal yaşam dilerim.         

Bu gönderiyi paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir