Konuşmak mı, Söylemek mi?

Konuşmak mı, Söylemek mi?

Boş konuşma derler adama...

Her hafta cuma günü sizlerle paylaştığım blog yazılarım hazırlarken bir önceki hafta -tabiri caizse- gerekli malzemeleri topluyorum ve hafta sonu onları bir araya getiriyorum. Daha önce de yazdığım gibi çoğunlukla beni rahatsız eden bir detaydan yola çıkarak eleştirel bir şeyler yazıyorum. Dostlarımdan bazıları neden blog yazısı yazdığımı merak ediyor. Öyle ya ülkede değişken gündemler yaşanıyorken hepimiz bir hayat mücadelesi peşinde koşturup duruyoruz. İş, güç koşuşturması arasında var olabilmenin gereklilikleri bizi zaten yeterince sıkıştırıyor. Bu sıkıntı ve stres içinde bir de oturup bir şeyler yazmak kulağa garip gelebiliyor. İşte benim yazma sebebim tam da bu nedenle diyebilirim. Olanı biteni görüp de hiç kendi kendinize yorum yaptığınız olmuyor mu? Ben de bunu yazarak yapıyorum.

Burada sadece eleştirel blog yazılarımı değil bir kaç haftada bir sevdiğim kısa hikayelerimi de paylaşmayı düşünüyorum. Geçen hafta keşkelerle dolu hayatımıza ait bir hikaye paylaşmıştım. Bu hafta da hep aklımda olan bir konuyu açmak istiyorum. İki hafta önce dinleme becerisi üzerine yazmıştım. Ve bir çoğumuzun dinlemek yerine sürekli konuşma motivasyonunda olduğumuzu söylemiştim. Dinlemek bir beceri, bir meziyettir demiştim. Doğrudur dinlemek gerçekten insanın sosyal iletişiminde önemli bir yer tutuyor. Konuşmanın monolog yerine diyaloga dönüşmesi ancak karşınızdakinin konuşmasına izin vermeniz ile mümkündür. Aksi takdirde siz konuşursunuz o dinler. Ve bir süre sonra dinleyen konudan kopmaya başlar. Dinlemeye ait detaylar iki hafta önceki yazımda yer aldı. O yazıda dinlemenin önemine yeterince dikkat çektim diye düşünüyorum. Biraz da söylemlerimiz üzerine konuşmak lazım. Bu nedenle yukarıda da söylediğim gibi bu haftaki konumuz söylemek olsun…

Söylemek…

Konuşmak ile söylemek arasında kuşkusuz bir fark var. Öyle olmasa herhalde “boş boş konuşma” demezlerdi. Hepimizin çevresinde mutlaka konuşmayı çok seven dostlarımız vardır. Ama bazıları vardır ki hiç sözünü kesmeden onu dinlemek istersiniz. Sık konuşmaz ama konuştuğu zaman bulunduğu ortamdaki insanların bir şekilde kendisini dinlemesini sağlar. Yani insanlar onu dinlemekten mutlu olur. Konuştuğu konuda mutlaka kendisinden bir şeyler bulur. Veya bu değerli görüşlerden bir şekilde faydalanır. Bir de bunun tersi vardır. Tartışılan konuda kısır bilgi dağarcığına inat, sayfalarca konuşabilen ama içeriğinde bir şey bulamayacağınız kişiler… Onların her konuda bilgileri vardır. Konuşulan konunun nereye yönlendiğini dahi takip etmeden, aklında kurduğu cümleleri birbiri ardına sıralarlar. Konuşmaya başladıktan bir süre sonra insanların dikkati dağılır ve konudan uzaklaşırlar. Herkes bunu bilir ama kırılmasın diye onu dinliyormuş gibi yaparlar. Kimi cep telefonunu kurcalamaya başlar kimi ise bir yerlere dalar gider. İster istemez oluşan bu dikkat dağılmasının ana nedeni “boş konuşmalardır”.  Şimdilerde yeni jenerasyon bu davranışı “boş yapma” şeklinde şarkılarına bile ekliyor.

Dedim ya; bir konuşan vardır bir de söyleyen. Konuşan boş boş konuşabilir. İçerikten ve mesajdan yoksun… İnsan eğer bir mesajı bir alıcıya iletmek istiyorsa bir mesaj kaygısı var demektir. Ve bu konuşma artık bir konuşma formundan çıkar ve söyleme dönüşür. Söylemin bir kaygısı, bir alıcısı ve bir de mesajı vardır. Söylemek fiilini araştırdığımızda çoğunlukla karşınıza çıkan tanım; düşündüğünü, bildiğini, duyumsadığını, duyduğunu sözle, konuşmayla anlatmak veya bir şeyin yapılmasını sözle istemek şeklinde bir açıkmayla karşılaşıyoruz. Öyleyse bir konuda bir şeyler söyleyebilmek için öncelikle bir mesaj kaygınızın olması gerekir. Mesela sizi etkileyen, rahatsız eden veya tam tersi, mutlu ettiğini düşündüğünüz bir konuda karşınızdakilere bunu ifade etmek, söylemektir. Önceki gece televizyondaki maçta tribünlerin topluca küfür etmesini dakikalarca konuşmak sadece konuşma seviyesinde kalır. Ama bu küfürlerin ne gibi sonuçları beraberinde getirebileceği, neden yapılmaması gerektiği ve sonuçlarının yaratabilecekleri hakkında yorum yapmak veya görüş bildirmek bir söylemdir. Çünkü söylemde bir mesaj, bir alıcı ve sonucunda bir görüş vardır.

Söylem, konuşma, mesaj demişken bir de belagat konusunda bir şeyler söylemek isterim. Belagat tam anlamıyla söyleyen kişinin derdini nasıl ifade ettiğini tanımlayan, anlatan bir tanımdır. Öyle ya bir mesaj kaygısı olmalı demiştik.  Belagati iyi olan kişi sadece konuşmaz, karşısındakileri vereceği mesaj konusunda iyi bir şekilde bilgilendirir ve düşünmeye sevk eder. Belagat düzgün, kusursuz, açık ve anlaşılır olmakla birlikte duruma ve kişiye uygun söz söylemenin kurallarını inceleyen bilim dalı olarak da tanımlanabilir. Bir konuşmacı için belagat çok önemlidir. Belagati düzgün birini dinlemek insana bu dinlemelerin bir şeyler kazandırdığı hissini verir. Çünkü her cümlenin içi anlam dolu ve insanı düşünmeye sevk eden yapıdadır. Oysa boş konuşmalar tamamen zaman kaybıdır. Bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar.

Bir de demagoji vardır. Konudan konuya atlayıp sizi konudan uzaklaştırmak istemem ama belagati iyi olan kişi ile demagogu karıştırmamak gerekir. Biri karşısındakilere mesaj kaygısını en iyi şekilde aktaran kişidir diğer ise laf cambazı. Demagoji ile belagat farklı konulardır. Günümüzde siyasetçiler, fikir adamları, din adamları sıkça konuşan ve karşısındaki kitlelere birtakım mesajlar vermeye çalışan kişilerdir. Kimin demagoji kiminse belagatle konuşma yaptığı ayrımını size bırakıyorum. Derinine indiğimizde demagogun da kuşkusuz bir mesaj kaygısı olduğunu görüyoruz. Her ikisinin de bir mesaj kaygısı varsa bunları birbirinden nasıl ayırt edeceğiz? Belki de bunu da biraz açmak gerekir. Demagog laf cambazlığı ile görüşlerini karşısındakilere dayatma eğilimdedir. Bazı kaynaklarda demagoji; laf cambazlığı, halkın isteklerine, önyargılarına ve korkularına dayalı olarak yapılan siyaset ve destek arayışıdır. Laf cambazlığı dendiğinde Süleyman Demirel için ayrı bir parantez açmak isterim. Ama negatif anlamda değil, daha çok nüktedan ve gerilimi düşüren babacan tavrıyla… En sıkıntılı durumlarda, gerilim tavan yapmışken konuyu zekice getirebildiği mecralara baktığımda zekasına ve laf cambazlığına hayranlık duymamak elde değil…

Söylemek dedik.. Konu söylemek, konuşmak, demagoji yapmak derken uzadı. Benim de söylemenin büyüsüne kapılarak yazdıkça yazasım geldi. Sözün özü konuşurken mesajımızı doğru bir şekilde iletmek ve istediğimiz yansımayı almak için aşırı dikkatli olmalıyız. Çünkü halk içinde sıkça söylendiği gibi; söyleyeceğiniz söz sizin esiriniz iken ağızdan çıktıktan sonra artık siz onun esiri olursunuz. Sonuçta düşünerek konuşmalı, oluşabilecek sonuçları göğüsleyebilmeliyiz.

Sonuçta söylemek fiili önümüze geldiğinde; Aşık Veysel’den, Atatürk’e, Socrates’ten Nietzsche’ye kadar sayısız insanın mesaj kaygısı ile bize iletmek istedikleri akla geliyor. Boş konuşma örnekleri için çevremizde birçok örnek var. Ne yazık ki görsel ve yazılı basın boş lakırdılarla dolu. Demagoglara baktığımızda ise günümüzde ve geçmişte bir çok siyasetçi, din adamı veya toplumlara yön veren liderler görüyoruz. Yakın geçmişte Adolf Hitler, Benito Mussolini gibi liderler bunlardan sadece birkaçı… Bize dönmek gerekirse; bazılarımızın belagati güçlü, bazılarımız için ise iyi bir damagog olarak sayabileceği bir çok kişi var. Dedim ya dostlarımla siyaset yapmıyorum. Ne kadar doğrudur bilemem ama halk arasında “sevdiklerinizle siyaset yapmayın. Siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder; Siz dostlarınızı yitirmekle kalırsınız” derler. O yüzden ülkemizdeki demagokları size bırakıyorum. Ama mizahi açıdan bakarsak herkesin kabul edebileceği bir örnekle devam edeyim; yeşilçamda abartılı yanı ile Zübük filmi baş karakteri İbrahim Zübükzade de bence iyi bir demagog örneği olarak verilebilir. Demagoglar laf cambazı ve sözcüklerle kitleleri yönlendiren sihirbazlardır. Demokrasinin onlara verdiği imkan ile aristokrat seçkinlerinin gelenek ve normlarına karşı halk kitlelerin tutkularını kışkırtarak puan toplarlar. Bugün birçok lider halk karşısında konuşurken ne yazık ki bu taktiği kullanıyor. Ezilen veya hor görülenlerin bam teline basarak kitlelerin birbiri arasında ayrımcılık ve kaos oluşmasına çaba gösteriyorlar. Kuşkusuz bu gelişmelerden bir beklentileri var. Günümüzde Ortadoğu’da olup bitenlere karşı Avrupa’daki liderlerin gösterdiği tavır ve konuşmalar demagogluğa en net örnekler olabilir.

Konuyu genel olarak toparlamak gerekirse; karşınızdaki ile boş boş konuşarak, mesajı olmayan bir lakırdı yapmaktansa susmak, dinlemek çok daha akıllıca bir eylem olabilir. Bilmediğiniz bir konuda konuştukça kendinizi bir bilinmeze sürükleyebilirsiniz. Eğer gerçekten içinizde tuttuğunuz ve size artık dışarı çıkmak için baskı yapan dertleriniz, kaygılarınız varsa uygun bir ifade diliyle ve sonucuna beklentilerinizi de ekleyerek ifade ettiğinizde gerçek bir söylem sahibi olabilirsiniz. Bunlardan eğer biri eksikse o artık bir söylem değil sadece lakırdı olur…    

Bir de “söylemden eyleme” ifadesi var ki o da ayrı bir blog konusu olabilir. “Çok konuşma da icraatını görelim” derler insana… Bence söylemi takiben bunu destekleyecek eylemleri gerçekleştiremeyecekseniz bunlar da boş lakırdıdan öteye geçmez. Söylemlerinizin takip eden eylemlerleriniz ile örtüşmesi beklenir. Bu yüzden söylemlerimizin takipçisi olmalıyız diye düşünüyorum. İnsanlar söylemlerimizi takiben aksiyonlarımızı izleyeceklerdir. Güvenilirliğimizi korumak adına söylemlerimizin arkasında durmalıyız. Eylemlerimiz de söylemlerimizi desteklemelidir. Yoksa tutasızlığımızı maskelemek için “dün dündür bugün bugündür” diyerek sıyrılamayız.

Lakırdısız ve boş konuşmalara maruz kalmadığınız bir haftasonu diliyorum.

Bu gönderiyi paylaş

Comments (8)

  • Hüdayet petin cevap

    Bir çok insan boş kelimelerle hem kendi zamanını hemde başkalarının en kıymetli anlarını harcamakta ve hayatımızda ne çok demagoji olayını bizzat siyasetçiler yapıyor.güzel bir anlatım olmuş tebrikler

    26 Eylül 2025 , 21:46
  • Sinem Ekiz cevap

    Söyledikleriniz ile sabah kahveme arkadaşlık ettiniz. Ağzınıza sağlık dostum.

    27 Eylül 2025 , 10:39
  • Hatice Ilhan cevap

    Harıka bir yazı olmuş kaleminize sağlık

    27 Eylül 2025 , 12:41
    • admin cevap

      Değerli yorumlarınız için teşekkürler.

      30 Eylül 2025 , 12:11
  • Hakan Gültekin cevap

    Toplum içinde düzeltilmesi gereken önemli konulardan birine parmak basan yazın için teşekkür ederim Alper’im, kalemine sağlık..

    27 Eylül 2025 , 13:15
  • Şenol YÜKSEL cevap

    Siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder; Siz dostlarınızı yitirmekle kalırsınız
    Mükemmel kaleminize sağlık.

    27 Eylül 2025 , 16:14
  • Murat Diker cevap

    Sadece siyaset değil fanatizmin yoğun yaşandığı spor taraftarlığı da dostlukları zedeleyebiliyor maalesef.
    Bu nedenle dost ortamlarında siyaset, spor, dini konuları tartışmak için boş konuşanlardan uzak durmak en güzeli…
    Emeğinize sağlık.

    3 Ekim 2025 , 19:57
    • admin cevap

      Aynen katılıyorum.

      3 Ekim 2025 , 20:19

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir